13 Ocak 2009

...Mavi Masal...

13 Ocak 2009

Bir varmış bir yokmuş. Develer tellal iken, pireler berber iken küçük menderes ovasında bir kurba varmış.. Dere kenarında anne kurba, baba kurba, abla kurba ve abi kurbayla birlikte yaşarmış. Çok çirkinmiş bu kurba. Derede zıplarken diğer kurbalar dalga geçermiş onunla. Arkasından bağırırlarmış "çirkin kurba yavrusu" diye. Aralarına almazlarmış onu. Çok üzülürmüş. Akşamları zıplaya zıplaya ağlarmış diğer kurbalardan farklı olduğu için.
Gel zaman git zaman büyümüş bu kurba. Büyüdükçe güzelleşmiş, çok güzel yemyeşil bir kurba olmuş. Bu sefer diğer kurbalar kıskanmaya başlamış onu. Hem çok kıskanıyor, hem de onunla arkadaş olmak için birbirleriyle yarışıyorlarmış. Dere kenarındaki en popüler kurba olmuş. Bu durum çok mutlu etmiş kurbayı. Sürekli gülümsüyormuş. Bu yüzden de ona "yayvan ağızlı kurba" demeye başlamışlar. Kurba her ne kadar mutlu olsa da daha önce diğer kurbaların onu dışlamalarını unutamamış hiç. Bir gece annesinin onun için hazırladığı çeyizleri bir bohçaya koyup sessizce ayrılmış o dere kenarından. Günlerce dolaşmış. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş. Ama bir türlü karar veremiyormuş nereye gideceğine. Bir gün çok yakışıklı bir genç tam üstüne basacakken fark etmiş yayvan ağızlı kurbayı. Özür dilemiş kurbadan. Birlikte bi cafeye gitmişler. Yakışıklı genç kola içmiş, yayvan ağızlı kurbağa da limonata. Dertleşmişler. Kurba anlatmış başından geçenleri. Üzülmüş genç bu duruma.
- Biliyor musun, ben de seninkilere benzer şeyler yaşadım, demiş genç.
- Neler yaşadın? diye sormuş kurba.
Genç başlamış anlatmaya.
- Annemle babam birbirlerini çok severek evlenmişler. Ama komşularının kızı babamı seviyormuş ve onlar evlenince çok üzülmüş. Büyü yapmış annemle babama.
Büyünün etkisiyle ben kurba olarak doğmuşum. Ve bu halimden kurtulmam için bir prensesin beni öpmesi gerekiyordu. Yıllarca dere kenarlarında dolaştım. 19 yaşımdayken nihayet o prensesi buldum ve beni öpmesi konusunda ikna ettim onu. O beni öpünce büyü bozuldu.
- Sonra? diye sordu kurba.
Gülümsedi genç.
- Ben bu halime döndükten sonra da görüşmeye devam ettik o prensesle. Zamanla aşık olduk birbirimize. Evliyiz şimdi. 3 tane de çocuğumuz var, dedi genç ve gözleri doldu.
- Noldu?
- 19 sene kurba olarak yaşamış olmamdan dolayı biyolojik olarak bazı yan etkileri olmuş bunun. Ortanca oğlumuzun bacakları kurbağa bacağı görünümünde. Sürekli zıplamaya çalışıyor. Biliyor musun, seninle karşılaştığımızda hastaneden dönüyordum. Doktor bu durumun tedavisi için oğlumun ameliyat olması gerektiğini söyledi ama bizim o kadar paramız yok.
- İyi de senin karın prenses değil miydi?
- Öyleydi. Ama babası benimle evlendiği için evlatlıktan reddetti onu.
Gözleri doldu gencin. Yayvan ağızlı kurba da çok üzüldü bu duruma. O sırada gencin çağrı cihazı öttü.
- Karım, dedi genç. Akşam yemeğe misafir gelecekmiş, hemen eve gel, gelirken de patlıcan al diyor. Ben kalkmalıyım şimdi. Üzülme kurba. Emin ol içinden gelen yol seni istediğin yere götürür.
Vedalaştılar ve gitti genç. Yayvan ağızlı kurba yine yalnız kaldı. Düşünmeye başladı. Belki, dedi, beni de bir prens öperse ben de güzel bir prenses olurum. Tekrar dolaşmaya başladı . Günlerce dolaştı bir prens bulma umuduyla. Prense benzettiği herkes uzaklaşıyordu ondan. Canı sıkıldı. Bir internet cafeye gidip kafa dağıtmaya karar verdi. MSNde arkadaşlarıyla konuşurken cafedeki bir çocuk çekti dikkatini. Belki prenstir, dedi içinden. Ama düşündü sonra prens olsa internet cafede ne işi var, onun şatosunda bilgisayar olurdu diye. İşlerini halletti ve çıktı cafeden. Ama aklı o çocukta kalmıştı. Acaba geri dönüp onunla konuşsam mı, diye düşündü. Vazgeçti ama. O prensi aramalıydı. Onu bulmalı ve bir prensese dönmeliydi. Zıplamaya başladı tekrar. Caddeye geldiğinde karşıdan karşıya geçmek isteyen yaşlı bir amca gördü. Yanına gitti.
- Yardım edebilir miyim? diye sordu.
- Tabii, dedi yaşlı amca. Kurbanın ona yardım etme isteği çok hoşuna gitmişti. Karşıya geçtiklerinde sordu:
- Senin gibi küçük bir kurbanın yalnız başına dışarıda işi ne?
- Evimden ayrıldım, dedi yayvan ağızlı kurba ve anlattı yaşadıklarını. Konuşmanın sonunda yaşlı amca ona birkaç tane kuru fasulye verdi ve şöyle dedi:
- Bu fasulyeleri ek, fasulye sırıkları seni devin yaşadığı buluta götürecek ve ordaki altınları alırsan çok zengin olursun. Böylece balolara gidebilir ve prense daha çabuk ulaşabilirsin.
Yayvan ağızlı kurba teşekkür etti ve zıplaya zıplaya fasulyeleri ekebileceği bir yer aramaya başladı. Yol kenarında boş bir alan buldu ve oraya ekti fasulyeleri. Günlerce başında bekledi. Sırık çok hızlı büyüyordu ama henüz devin yaşadığı buluta yetişememişti. Bir gün yine böyle beklerken yanında bir polis arabası durdu. İçinden çıkan iri yarı bir polis:
- Bu fasulyeleri sen mi ektin buraya? dedi sert bir sesle.
- Evet, dedi yayvan ağızlı kurba.
- Belediyeye ait bir alana bir şey dikmenin şuç olduğunu bilmiyor musun? diyerek kurbayı eline aldı ve polis arabasına koydu.
Kurba o geceyi karakolda geçirdi. İfadesini aldılar. Nezarette beklerken aklı hep prensteydi. Acaba bu fasulye sırığı ona ulaşmasını sağlayabilecek miydi? Bu düşüncelerle uykuya daldı. Sabah bir polis onu uyandırdı ve artık gidebileceğini söyledi. Yayvan ağızlı kurba büyük bir sevinçle zıplaya zıplaya fasulyeyi ektiği yere geldi. Sırık artık devin yaşadığı buluta yetişmişti. Hemen zıplamaya başladı. Buluta ulaştığında çok heyecanlıydı. Karşısında büyük bir ev duruyordu. Kapısında da bir genç vardı. Yaklaştı eve. Ve gördüğü manzara karşısında şok oldu. Kapıda duran genç, internet cafede gördüğü gençti. Yaklaştı yanına.
- Burası devin evi değil mi? diye sordu.
- Evet, dedi genç. Ben buranın bekçisiyim. Dev uyuyor şimdi. Eğer uyanır ve seni görürse bu ikimizin de sonu olur. Beni işten atar, seni de avcunun içine alıp patlatır.
- Tamam, dedi kurba. Bunu ölmemek için değil, gencin işsiz kalmaması için yapmıştı. Tekrar yeryüzüne indi. Günlerce düşündü. Ne evine dönmeye yüzü vardı, ne de bir otele gidecek parası. Sokaklarda dolaşmaya başladı. Günler geçti. Ağzına bir lokma bir şey koymamıştı. Artık başı dönüyordu ve zıplayacak hali kalmamıştı. Ve bir anda yol kenarında yığıldı.
Uyandığında küçücük bir evdeydi. Nerede olduğunu çıkartamadı.
- Uyandın mı? diye bir ses duydu arkadan. Başını çevirdi. O genç karşısında duruyordu.
- Burası benim evim, dedi. O gün dev senin sesini duymuş, buluta birinin çıktığını öğrenince işten kovdu beni. Günlerce iş aradım. Bir gün bir iş görüşmesinden dönerken seni gördüm. Yol kenarında öylece duruyordun. Üzüldüm haline ve korktum birilerinin üstüne basmasından. Ben de seni buraya getirdim.
- Teşekkürler, dedi yayvan ağızlı kurba, iyiyim şimdi. Artık gideyim, sana da daha fazla yük olmayayım.
- Olur mu öyle şey, bırakmam seni. Zaten yalnız yaşıyorum. Burada kal, birbirimize arkadaş oluruz.
Bütün gece konuştular. Birbirlerine yaşadıklarından ve hayallerinden bahsettiler. Şarkı söylediler sabaha kadar. Birbirlerini tanıdıkları için çok mutluydular. Güneş doğarken göz göze geldiler ve genç usulca eğildi ve öpmeye başladı yayvan ağızlı kurbayı. Kurba gözlerini kapattı ve düşündü. Evet, o prensi bulmak için çıkmıştı bu yola. Karşısındaki gerçek bir prens değildi ama onun masalının prensiydi. Onun prensiydi. Ve onu bulduğu için çok mutluydu.
Sımsıcak sarıldılar birbirlerine. Kurba gözlerini açtı sonra. Gördükleri karşısında gülümsedi. Karşısında çok sevimli bir kurba duruyordu ve ona sevgiyle bakıyordu. Evet, bu onun prensiydi! Onun kurba prensiydi!! :)
" VE SONSUZA DEK MUTLU YAŞADILAR"...

0 kişi fikir şeyetmiş:

 
...YeniYetme... © 2008. Design by Pocket