13 Ekim 2009

Söyle bana günlük, suçum neydi benim?

13 Ekim 2009



Aslında pek yazma modunda değilim bu gece. Bir saattir yazıp yazıp siliyorum. Hüzünlü cümlelerle başlıyorum, geyiğe dönüyor; geyik yapayım diyorum bir iki cümle sonra salyalı sümüklü cümlelere başlıyorum. Dengesizim malum...


Feci ağrılı geçti son günlerim. İki gün yataktan kalkamadım zaten. Ama üç günü, çekmecenin dibinde bulduğum iki tane pedle geçirmeye çalışınca alerji gibi bir şey yaptı doğal olarak. Kaşınıp duruyorum deli gibi. Mikrop kapmamışımdır umarım. Dün akşam kıyıdan köşeden bulduğum paralara kıydım ve gidip ped aldım. Küçük paket de kalmamış, büyüğünden almak zorunda kaldım. Ve bu sabah bir baktım ki vukuat falan kalmamış ortada! Ortada gerektiren bir durum olmadığı halde sabahtan beri altı bezli çocuk gibi dolanıyorum. İnat ettim, boşuna almış olmayayım koca paketi. Bir tanesi bile olsa kullanılsın dedim. Onu alacağım diye cebimde hiç para kalmadı ya! Yarın kursum başlıyor. Yol param yok. bizim caddede sergi açıp  taneyle satacağım onları. Zor durumda kalmış hemcinslerim sayesinde yol paramı çıkarırım belki.


.................................


Bu "..."lar sırasında epey ara verdim aslında. Eski günlüklerime takıldı gözüm. Gerçi yaklaşık 9 ay önce büyük bir depresyon sonucu yaktım çoğunluğunu. Bunlar o sırada yanımda olmadıkları için kurtulmuşlar. İnceleyeyim biraz dedim. Lise 1'den üniversitedeki 2. seneme kadar geçen zamanlar. O günleri okurken şunu anladım, ben cidden çok şerefsizmişim ya! Okudukça hatırladım yaptıklarımı, hatırladıkça şaşırdım ve utandım. Öyle ahım şahım bir güzelliğim olmadı hiçbir zaman. Hele lise 2'ye kadar suratımın yarısını kaplayan kaşlara rağmen peşimde koşanları hala anlayamıyorum. O dönemlerde herkeste bir salaklık oluyor galiba.


Mesela...
Orta 3'e başladığım sene bir çocukla tanışmıştım. Tanışmıştım derken, önce aylarca süren bakışmalar, sonrasında da, o yaşlara uygun malum "çıkma teklifi". Teklifini kabul ettikte bir gün sonra çocuğun adını öğrenmiştim, düşün artık nasıl bir ilişkiyse. (Burada ondan Sasa diye bahsetmek istiyorum. Adını o kadar zor öğrenmişim, ortalık yerde yazmanın anlamı yok değil mi? =) )Sürekli ayrılıp duruyorduk gerçi çocukla. Öyle kısa ayrılıklar da değil. Bir sene ayrı kalıp sonra tekrar barıştığımız da oldu yani. Ben lise 3'e geçtiğimde hala böyle bir durumdaydık. Ayrı olduğumuz zamanlarda o ne yapardı bilmem ama benim hayatıma mutlaka biri girerdi. Birine aşık olurdum en azından. Sonra tekrar Sasa... Bir ara ciddi ciddi düşünmeye başlamıştım benim kaderim o galiba, bir türlü kopamıyoruz diye.


Neyse işte... Lise 1'i bitirdiğim yaz Fino diye anabileceğim biriyle çıkmaya başlamıştım. Arkadaş ortamımızda herkesin bir yavuklusu var, ben de yalnız kalmayayım mantığıyla. Öyle kendi halimizde takılıp duruyoruz cümbür cemaat.


Yazın ortasında, eğlencenin tavan yaptığı bir dönemde Sasa tekrar çıktı ortaya. En yakın arkadaşım To'yla konuşmuş, beni hala çok sevdiğini falan söylemiş falan. To koşa koşa geldi yanıma ağzı kulaklarında. Anlattı durumu. Ay orda nasıl mutlu oldum anlatamam. Ben de hala boş değilim ya ona karşı. Bizim o yaz sürekli takıldığımız cafede beni bekliyormuş. Kapıya kadar gittim To'yla. Ama malum, Fino'ya sürekli oraya gittiğimiz ve cafeyi işletenler de dahil olmak üzere herkes o dönemki arkadaş ortamımızdan olduğu için korkudan giremiyorum içeri yakalanırım diye. Sonunda To girdi içeri, ben bekledim dışarıda. To anlatmış her şeyi. Biriyle çıktığımı, ondan ayrılmadan böyle bir şey yapamayacağımı falan söylemiş. Sonra ben de dayanamayıp girdim içeri. Ayrı bir masaya geçtik Sasa'yla. Konuştuk epey. Tekrar başlamadan önce halletmem gereken bir iş olduğunu söyledim ona.


Ertesi gün konserdeyiz To'yla. Sasa ve arkadaşları da hemen arkamızda. Konuşmuyoruz ama şarkıları birbirimize bakarak söylüyoruz. Feci romantik bir ortam yani. E, tabi bu romantizmin fazla süremez. Bir baktık Fino ve To'nun erkek arkadaşı yanımızda. To'nun erkek arkadaşının da haberi var bütün olanlardan. Sasa'yla geçmişimizi de biliyor az çok. Fino bana sarılıyor, benim gözler Sasa'da. Bir ara To'nun erkek arkadaşı (ondan da Yüce diye bahsedelim bari, uzun oluyor böyle) eğildi kulağıma, "anlatayım mı Fino'ya?" dedi. "Sen bilirsin" dedim. Tuttu Fino'nun kolundan, geçtiler arka tarafa doğru. Meydan tekrar bize kaldı yani. Tam tekrar ortamın coşkusuna kapılmışken geri geldiler. Fino, bilmiyor tabi Yüce'nin onunla konuştuklarını benim bildiğimi. Hiçbir şey yokmuş gibi davrandı gecenin geri kalanında.


Sonraki gün biz To'la parkta otururken Fino geldi yanıma, konuşmak istiyormuş benimle. Geçtik başka bir yere. İnsan biraz alıştırarak başlar değil mi konuşmaya, ama nerdeeee.
- Duyduklarım doğru mu?
- Ne duydun ki?
- Hala eski çıktığını seviyormuşsun.
- Ya o olay işin bahanesi, uzun zamandır düşünüyordum zaten ayrılmayı.
- Ben bütün hayallerimi, planlarımı senin için değiştirdim, beni neden böyle yüzüstü bırakıyorsun?
"Bütün planlarım" dediği de, o yaz bir otele gidecekti çalışmaya, ben varım diye gitmemişti. Benim bildiğim sadece bu en azından.
Tam bu konunun üstüne To gelip beni çağırdı. Sasa gelmiş, beni bekliyormuş.Döndüm tekrar Fino'nun yanına, Yürümüyor, anlaşamıyoruz, geleceğimiz yok vs gibi şeyler söyleyerek uzun bir uğraş sonucunda ayrıldım ondan. Fino sinirle uzaklaşırken ben de ters yöne, Sasa'nın masasına doğru ilerlemeye başladım. Oturdum yanına, Fino'dan ayrıldığımı, onunla tekrar başlamak için bir engelim kalmadığını söyledim ve biz tekrar çıkmaya başladık.


Aradan bir iki gün geçti, biz malum cafede oturuyoruz yine. Ben, Sasa, To ve Yüce. Muhabbetimizin en tatlı yerinde Fino içeri girdi sinirle. Beni çağırdı. Tırsa tırsa gittim yanına noluyo diye. Ama çocukta öyle bir hal var ki, dedim aha şimdi silahı çıkarıp sıkacak topuklarıma. "Bu kadar ikiyüzlü olduğunu bilmiyordum" diye başladı bağırmaya.
- Ne yapmışım ben ya?? ( O durumda sorulacak en saçma soruyu sordu galiba)
- Benimle çıkarken başkasıyla da çıkıyormuşsun!
- Ben öyle bir şey yapmadım tamam mı? Senden ayrıldıktan sonra kabul ettim onun teklifini.
Biz böye bağırışırken ve neredeyse tekme tokat birbirimize girecekken Sasa geldi yanımıza. Tuttu kolundan Fino'nun "gel biraz konuşalım" diyerek dışarı çıkardı. Yüce de gitti arkalarından. Bir süre sonra Sasa tekrar girdi içeri. Yanımıza oturdu, tam soracakken ne oldu diye, Yüce'yle Fino da girdi içeri.Ve Fino yanımıza gelip haksız olduğunu söyleyerek Sasa ve benden özür diledi! Dışarıda ne konuştular, kim ne dedi bilmiyorum ama öyle bir durumda bile özür dilenen tarafta oldum ya, ölsem de gam yemem artık.


Hep söyle saçma sapan şeyler yaşadım ben. Karıştırmadığım halt kalmadı ama nedense hep en güzel şekilde sıyrıldım hep işin içinden.


Sasa'yla ilgili yazmak istediğim bir şey daha var. Daha önce de yazdığım gibi, ayrıla barışa senelerce sürdü bizim ilişkimiz. En son üniversiteye başladıktan sonra (1. sınıfı bitirdiğim yazdı sanırım) tekrar görüşmek istedi benimle. İlginç ama ilk defa o zaman hayır dedim ona. Yine de saatlerce oturduk, konuştuk. Eski günlerden falan bahsettik. Ve bu süre içinde de boş durmadım. Karşı masamızda oturan bir çocuk takıldı gözüme. Bir yandan Sasa'la konuşuyor, bir yandan da onunla bakışıyordum. Sasa'nın tam arkasında oturduğu için yakalanmadım ona. Saatler sonra Sasa'ya vedalaştık ve ikimiz de ters yönlere, evlerimize doğru yürümeye başladık. Tam eve yaklaşmıştım ki biri seslendi arkamdan. Bir baktım biraz önceki çocuk. Daha önce de görmüş beni, tanışmak istiyormuş falan. Muhabbet ettik biraz. Yaz sonuna kadar da sürekli görüştük. Ne yalan söyleyeyim, eğlenceli çocuktu. Gece 12'de arardı, sizin evin önündeyim, gel dolaşalım bisikletle diye.Muhabbeti falan da çok iyiydi. Her konuda söyleyecek bir şeyi vardı. Bana hep diyordu ki "kimseyi düşünme, sadece seni mutlu edecek şeyleri yap." Sadece arkadaştık zaten. Bir gün bir arkadaş "siz çıkıyormuşsunuz, neden bana söylemedin" dedi. Yok öyle şey falan dedim. Aynı akşam oturuyoruz bununla.
- Ya biliyor musun, dedim gülerek. Millet bizim çıktığımızı sanıyormuş.
- Çıkmıyor muyuz?
- Yoo, nerden çıkardın ki?
- Bilmem, ben öyle düşündüm.
- Hmm
- Ama öyle olsa güzel olurdu di mi?
- Olmazdı.
- Neden?
- Bilmem, olmazdı işte.
Bu lafın üstüne (sanırım biraz da beni ikna etme çabasıyla) beni öpmek için eğildi bir anda. Çok ani bir harekete geri çektim kendimi. Asıldı suratı.
- Beni öpmek istemiyor musun?
- İstemiyorum.
- Neden peki?
- Sen hep bana "sadece seni mutlu edecek şeyleri yap" demiyor muydun?
Yeterince açık oldu galiba, sustu bunun üzerine. Biraz durdum, "geç oldu hadi gidelim artık" dedim. Kalktık, gittik. Bir daha da görüşmedim zaten. Bir iki ay sonra, ben İstanbul'a dönmüştüm artık, mesaj göndermişti bana. Tamamını hatırlamıyorum ama sonunda "sen benim kısacık yaz aşkımsın" yazıyordu. Bu "kısacık"tan kastettiği şeyin boyum olduğunu düşünerek daha da kinlendim çocuğa karşı. Salak ya, bana ettiği lafa bak!


Bu arada Sasa'yı rüyamda gördüm bu yaz. Epey ters konuşuyordu benimle. En sonunda da bana hakkını helal etmediğini söyledi. Çok dert oldu valla. Hayatımda en az şerefsizlik yaptığım kişi odur herhalde. Hatta hiçbir şey yapmadım ona. O da böyle düşünüyorsa diğerlerinden nasıl beddualar alıyorumdur kimbilir!! Bir de düşünüp duruyorum hayatım neden yoluna girmiyor diye. Girmez tabi!!! Saçma sapan yaşanan bir ergenliğin acısını ölene kadar çekeceğim sanırım.

2 kişi fikir şeyetmiş:

SmG dedi ki...

Benim de vardı bir yaz aşkım (çıkmıyorduk ama seninki gibi benimle çıktığını sanıyordu:P) aynı kişi mi acaba olabilir çok benziyo tarifi:)
Bu arada "kısacık yaz aşkımsın" olayına bitmedim değil.

YeniYetme dedi ki...

:) Neydi seninkinin adı? :)))
Gerçi böyle erkeklerle dünyanın her yerinde karşılaşabiliriz sanırım. Muhabbet ettiği her kızla çıktığını düşünenlerin sayısı epey fazla :))

 
...YeniYetme... © 2008. Design by Pocket